Makaleler

picture

Narsizm

Eylül 26,2017 07:09

“Korkunç” iki yaş sendromunu hatırlıyor musunuz? Her şey nasıl da “Ben istiyorum!, “Ben! Ben! Ben! idi? Ve bu gerçekleşmediği zaman sonuçta oluşan öfke nöbetlerini hatırlıyor musunuz? Neyse ki, birçoğumuz en sonunda bu tür davranıştan büyüyüp vazgeçtik, ama narsistler vazgeçmedi. Genellikle burada takılıp kalırlar ve çevrelerindeki kişilerin başa çıkmak zorunda olduğu yıkıcı davranışlar, şu anda sadece erişkin düzeyinde öfke ve acımasızlıkla tetiklenen iki yaşındaki çocuğun davranışlarına çok benziyor.


Elbette, kendinizi iyi hissetmenin hiçbir sakıncası yoktur. Herkes başarı ve yeteneklerinin sevdikleri ve çevrelerindeki diğerleri tarafından fark edilmesini ister. Böylesine kendini beğenmişlik kontrolden çıktığında endişelenmenin zamanıdır. Kişi kendisini o kadar çok sever ki, başkalarına merhamet göstermez. Bu, istismara, diğer zararlı ve hoş olmayan davranışlara yol açabilir ve narsisistik kişilik bozukluğu bu kişiler, arkadaşları ve aileleri için ciddi bir sorun haline gelir.


Narsisistik Kişilik Bozukluğunun Ardındaki Geçmiş

2010 Aralık ayında, New York Times Amerikan Psikiyatri Birliği’nin NKB’den Amerikan Psikiyatri Birliği’nin ruhsal bozukluklar sınıflandırmasının standart kaynağı olan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabının bir sonraki baskısında kabul edilen bir kişilik bozukluğu olarak bahsedileceğini haber yaptı. Bu, narsisistlerin rahat bir nefes alıp “Gördünüz mü, size bende bir sorun yok demiştim?” diyebileceği anlamına mı gelir? Bunu ilk isteyecek olan kesinlikle onlar olduğu halde, neredeyse imkânsızıdır. 

Gerçek şudur ki, resmi NKB tanısından çok daha uzun süredir narsisisizm ve narsisistler vardır ve olgun olmayan davranışları hem kendileri hem de çevrelerindekiler için birçok zorluk yaratır.


Narsisizm sözcüğü, Yunan mitolojisi Echo ile Narcissus’tan türemiştir. Echo, inanılmaz derecede yakışıklı ve kendini beğenmiş genç bir adama âşık olan bir periydi. Narcissus onun sevgisini karşılıksız bıraktı ve Echo üzüntüsünden öldü. Tanrılar Echo’ya acıdılar ve Narcissus’un kibir ve gösterişine öfkelendiler. Ona yalnız yaşama ve insan sevgisini hiçbir zaman bilmeme cezası verdiler. Bir gün, su içmek için eğildiğinde, kendi yansımasını gördü ve görür görmez de siluetine aşık oldu. Bakakaldı öylece ve nehrin kenarında öldü.

Patolojik kendine odaklanmayı açıklamak için Narcisssus’un öyküsünü ilk kullanan İngiliz psikolog Havelock Ellis olmuştur. Diğer psikologlar kısa sürede “narsist” ve “narsistik” olmak terimlerini seçti. Bu sözcükler, günlük kullanıma psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un 1914’te “Narsisizm Üzerine: Bir Giriş” adlı bir makale yazmasından sonra girdi. 

Gerçek

Halihazırda ruh sağlığı uzmanlarının ruhsal bozukluklara tanı koymak için kullandığı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabının dördüncü baskısı ve daha sonraki düzeltmesi, DSM-IV-TR, narsistik kişilik bozukluğunu belirlenmiş on kişilik bozukluğundan biri olarak listelemektedir. Kitap bir grup olarak kişilik bozukluğunu uzun bir süredir tekrarlanan davranışı kapsayan ve işte, evde ve sosyal durumlarda sorunlara yol açan bir şey olarak tanımlamaktadır. 

NKB’nin farklı dışavurumları 

O halde narsisizm nedir? Mitolojideki genç erkekte olduğu gibi, kişinin kendiyle ilgili bir saplantısı vardır. Ancak, bu, yüksek özsaygıdan veya egoist olmaktan veya sadece kendini düşünmekten çok daha fazlasıdır ki bunları tümü bir ilişkide hoş olmayan tutumlar olabilir ve sorun yaratabilir. Gerçek narsisizm, neredeyse çılgınca bir haz, övgü ve hırs arayışının yanında şişkin bir benliği de içerir.

Herhangi bir düzeyde narsistik kişilik bozukluğu olanlar, gösterişçi, kendini beğenmiş ve kibirli olabilir. Ancak çoğu zaman, içten çok az gerçek benlik değeri olan narsistler çok güvensizdirler. Kendi önemlerini başkalarının hayranlığıyla beslerler. Buna, narsistik kaynak denilir ve bu bir ilaç izlenimi veriyorsa, narsist için öyledir. Narsistler, aynı zamanda kendi üstünlüklerine olan inançlarının doğrulanma ihtiyacına bağımlıdırlar. Aynı zamanda tipik olarak empatiden yoksundurlar, bu, çevrelerindeki insanların duygularını pek önemsemedikleri anlamına gelir.

Narsisizmin farklı düzeyleri vardır. Aslında, hepimizin özünde bir parça narsist olabileceği söylenebilir. Biraz narsisizmin günümüz dünyasıyla başa çıkmak için gerekli olduğu bile söylenmektedir. Belki bir parça egoizm iyi bir şey olabilir ama tam NKB söz konusu olduğunda, davranışlar daima yıkıcıdır.

Narsistik kişilik bozukluğunun psikolojik ölçütü, şöyledir:

  • Narsist olayları geniş açıdan değerlendiremez ve abartır.
  • Narsist çok az empati kurar veya hiç kuramaz ve başka birinin duygu ve düşünceleriyle özdeşleşemez.
  • Narsist kendi sorunlarıyla meşguldür.
  • Narsisit otoriteye saygı göstermez ve ahlaki değerlerle pek ilgilenmez.
  • Narsist kendisini değersiz hissedebilir ve üstün olarak görülmek ister.
  • Narsist herhangi bir eleştiriye karşı son derece duyarlıdır.
  • Narsist çoğunlukla bir teşhircidir ve cinsel ilgi bekler.
  • Narsist, sömürücü ve kibirlidir ve kendi kendine yeterli değildir.


Tüm Narsistik Kişilik Bozuklukları olguları, bu özellikleri bir dereceye kadar gösterir ama dikkat edilecek bazı farklı narsist türleri vardır.

Ellili yıllardan itibaren, narsisizmi olan insanlarda çarpıcı bir artış oldu. Narsistlerin sayısı arttığı için terapistler narsisizm türleri arasında bazı farklılıklar fark etmeye başladı. Narsisizmin farklı türlere ayırmanın ilk yöntemi, yaşa dayanıyordu. Çocuklarda narsistik eğilimler öğrenilmiş bir davranış olduğundan ve genellikle çalışarak öğrenilemediği için, narsistler yaş gruplarına ayrıldı. Tam NKB’nin sadece yetişkinlerde görüldüğüne inanılmakta ve farklı biçimde ele alınması gerekmektedir. Narsistik davranış türlerini sınıflandırmak için diğer birçok yöntem tanıtılmıştır. Narsistik Kişilik Bozukluğu’nun resmi tanısı 1980’lere kadar geliştirilmedi.

Yaş ayrımından başka, diğer narsist türleri aşağıdaki gibidir.

  • Özlem Duyan Narsist: NKB’nin şişkin egosuna rağmen, özlem duyan narsistler son derece muhtaç ve duygusal olarak yapışkandırlar veya çevrelerindeki insanlardan sevgi ve ilgi talep ederler.
  • Paranoid Narsist: Paranoid narsistler, özlem duyan narsistlerin zıttıdır. Paranoid narsistler içlerinde kendinden nefretle doludurlar ve genellikle bunu çılgınca kıskançlık ve eleştiriye aşırı duyarlılıkla insanları kendisinden uzaklaştırarak dışa yansıtır. 
  • Manipülatif Narsist: Bu, başkalarını etkilemek ve manipüle etmekten gerçekten hoşlanan narsist türüdür. Yönlendirici narsist, genellikle, zorbalık, yalanlar ve manipülasyon ile başkalarına gözdağı vererek güç ihtiyacını besler
  • Fallik Narsisist:Bu gruptakiler neredeyse sadece erkektir. Sadece kendilerini değil aynı zamanda beden imgelerini de severler. Fallik narsistler, bir horoz gibi kasılarak yürürler. Kaslarını, giysilerini ve üstün erkeklikleri olarak algıladıkları diğer yönleri göstermekten zevk alan, saldırgan, atletik teşhircilerdir.

picture

Zihnimiz

Eylül 26,2017 07:09

Acıdan korunmak için temelde 3 kapıdan geçeriz. İlk kapı UYKU'dur. Uyku bize dünyadaki tüm acılardan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar. Ağır yaralanınca kendimizden geçme nedenimiz budur veya travmatik bir haber aldığımızda bayılma nedenimiz de budur. Zihin, bu ilk kapıdan, bu şekilde geçerek kendini acıdan korur aslında.

İkinci kapı UNUTMAK'tır. Hayatı boyunca, öyle yaralar alır ki insan, bunlar öyle kısa zamanda iyileşemeyecek kadar derindir. Hatta öyle acılar vardır ki öyle canımızı yakar ki, onlara alışmak asla mümkün değildir. ‘ Zaman tüm yaraları iyileştirmez aslında’ . Çoğu yarayı iyileştirir, iyileşmeyenler unutma kapısının ardında saklı kalır.

Üçüncü kapı ise ı ‘ deliliktir’ . Bunu tırnak içinde söylüyorum, çünkü aslında bu halk arasında sık kullanılan ama psikoloji de, pek de karşılığı olmayan bir kavramdır. Bazen insan zihni öyle bir darbe alır ki, kendini ancak gerçeği red ederek saklar. Yani gerçeğin size çok acı verdiği zamanlar vardır, bu zamanlarda zihniniz gerçekle yüzleşmek yerine, başka bir sorun üretir ve onunla meşgul olur. Örneğin sevgilisinin kendisini artık sevmediğini bilmek kişiye öyle derin bir acı yaşatır ki, bunu görmezden gellmek, bu acı yerine, sürekli temizlik yapmaya başlar ve bu temizlik takıntısı saatlerce banyodan çıkmamaya kadar gider. Bu sorun hayatını felce uğratırcasına o kadar büyük bir yer kaplar ki, sevgisizliği düşünmeye vakti bile kalmamıştır artık. Evet bu durum ilk bakışda hiç de faydalı gözükmüyor olabilir, kişinin iş yaşamına mal olmuş olabilir. Ama acıdan korunmasına hizmet eder. Evet mutsuzdur, ama en azından gerçek acısını unutmuştur.

picture

Çocuğunuza bırakacağınızı en büyük miras Mutluluğunuzdur...

Eylül 16,2019 06:09

-Çocuğunuzun mutluluğunun sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz...
Onları ne kadar sevdiğinizi ve değer verdiğinizi de.....
-Peki ya sizin mutluluğunuz?
Çocuklarınızın en temel ihtiyacı sizi mutlu görmek .. Kendi ihtiyaçlarınıza önem vermek onlarınkini göz ardı ettiğinizi veya bencil olduğunuzu göstermez .
-Kendi benliğinize ne kadar değer verdiğinizi ve sağdakidakinden onlarında kendilerininkine değer vermesi gerektiğini gösterir...

picture

Obsesif Kompulsif Bozukluk Tedavisinde EMDR Terapisi

Ocak 12,2021 17:01

 

Batıl İnanç mı Psikolojik Bozukluk mu?

Gece ıslık çalmak uğursuzluk getirir. Köpeğin gece vakitsiz havlaması, horozun vakitsiz ötmesi kötü şeylerin olacağına işarettir. Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır. Hepimiz bu cümleleri defalarca duyarak büyümedik mi? Toplumsal olarak kabul gören bu ve benzeri davranışlar içerisinde büyüdük ve birçoğuna dikkat ederek yaşıyoruz. Siz tüm bunları farkında olmadan yapıp zihninizi düşünce sarmalı içinde bulmuyor olabilirsiniz. Ancak, OKB ile mücadele edenler, takıntılara yol açabilecek istemsiz düşünceleri düzenlemekte daha çok zorluk çekiyorlar.

Hepimizin bazı ritüelleri ve alışkanlıkları var. Pek çoğumuzun her gün değişmez öz bakım rutinleri var. Tedbirli olmak adına da bazı kontroller içindeyiz. Gece ışıkları söndürüp söndürmediğimizi, kapı ve pencereleri kapatıp kapatmadığımızı kontrol ediyoruz. Park yerindeki aracımızın farlarını açık bırakıp bırakmadığımızdan emin olmak istiyoruz. Ve yine aynı şekilde sabah radyoda duyduğumuz bir şarkı bazen gün boyunca sinir bozucu bir şekilde zihnimizde dolanıp duruyor. Aslında bu alışkanlıklarımız aşırıya kaçmadığımız müddetçe, günlük yaşamımızda çok önemli bir rol oynar. Bu rutinler ve programlar, bizleri daha üretken, daha planlı ve etkin kılar. Başarı ve ustalık kazanmamızda bize yardımcı olurlar. Yani OKB’daki gibi doz aşımı söz konusu olmadığı müddetçe, ritüellerimiz bizlerin ilerlemesi ve gelişiminin önünde engeller oluşturmaktan çok, yapıcı bir rol oynarlar.

Aklınıza şu soru gelebilir; bu günlük rutinlerin, obsesif-kompulsif bozukluğa sahip bireylerdeki ritüellerden farkı nedir? Burada önemli nokta şudur, tüm bunlar, zihninizi rahatsız edici bir şekilde meşgul etmiyor, sizde çok yoğun bir kaygı oluşturmuyor, gününüzün büyük çoğunluğunu kaplamıyor, okul, ev işleri veya mesleğinizi yapmanıza bir engel teşkil etmiyorsa, Obsesif-kompulsif bozukluk göstergesi olduklarını söyleyemeyiz.

 

Okb’nin Karakteristikleri

 Çoğumuz bir yıldız kayarken, papatya yaprakları koparırken veya doğum günü mumlarımızı üflerken bir dilekte bulunuruz. Ve bunu yaparken dileklerimizin gerçekleşeceğini düşünür, iyi dileklerin negatif şeylerden bizi uzak tutacağına inanırız.

Fakat, OKB’si olan kişiler, batıl inançlarının ve düşüncelerinin olayları ve başkalarının hayatlarını değiştirebileceğine tamamen inanırlar. Düşüncelerin bir şeyleri olur kılması inancı, büyüsel düşünceye (magical thinking) sahip olanların inanç sisteminin önemli bir parçasını oluşturur. Bu düşünce yapısı söz konusu olduğunda kişiler düşündükleri pek çok kötü şeyin gerçekleşeceği endişesi taşırlar. Örneğin, birinin öldüğünü düşünmek, bu felaketin olma olasılığını artıracaktır. Asansörde kalacaklarını düşündükleri için asansör bozulacaktır. Kansere yakalanmaktan korktukları ve bunu sürekli düşündükleri için kansere yakalanacaklardır. Yakınlarının başına kötü bir şey gelebileceğini düşünürlerse yakınların zarar görmesi çok da uzak değildir.

Bu düşünce yapısının diğer bir yönü ise kesinlik ihtiyacıdır. Olasılıklar OKB’si olan bireyler için tahammülü zor durumlardır. Eğer bir hastalık ihtimali varsa bu, onlar için hastalığın kaçınılmaz olacağı anlamına gelir. Bir uçağın düşme ihtimali milyonda bir bile olsa, bu bir olasılıktır ve kaçınma veya kompulsif davranışlara yol açabilir. Yani OKB olankişiler için düşünmekle deneyimlemek aynı kulvarda yer alır.

OKB olan pek çok kişinin mustarip olduğu bir başka durum da aşırı sorumluluk duygusu hissetmeleridir. Birinin başına gelen herhangi bir şeyden ötürü suçluluk duygusuna kapılabilirler. Herhangi bir eylemi yapmaları veya yapmamaları yaşamsal sonuçlar doğurabilir. Örneğin kardeşlerinin başına gelen talihsiz kazanın sorumlusu o gün kapıyı üç kez kilitlememeleri olabilir.

 

Peki Obsesif Kompulsif Bozukluk (Okb) Nedir?

OKB, birlikte deneyimlenen iki farklı semptom grubuna ayrılarak tanımlanır: obsesyonlar ve kompulsiyonlar. Latincede kuşatılmak, ele geçirilmek anlamındaki ‘obsidere’ sözcüğünden türeyen obsesyon, diğer bir adıyla takıntı, çoğu zaman istenmeden gelen, belirgin bir kaygı ya da sıkıntıya neden olan, yenileyici ve sürekli düşünceler, davranışlar ya da imgelerdir.

Hastalığın diğer bir unsuru olan ‘kompulsiyon’ terimi de Latince kökenli olup zorlanmış, köşeye sıkışmış anlamına gelen ‘compellere’ sözcüğünden türemiştir. Kompulsiyonlar, bahsi geçen yineleyici, sürekli, durdurulmakta zorlanılan düşünceleri ortadan kaldırmak amacıyla kişinin yapmak zorunda hissettiği, tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemlerdir.

 

En Sık Görülen Obsesyonlar

 Takıntılar yani obsesyonlar, somatik, cinsel, dini veya saldırganlık düşüncelerinin yanı sıra simetri ve bulaşma gibi konurlarla da ilgilidir. Örneğin bu kişiler, el sıkışmayla hastalık bulaşacağı korkusu, toplu taşımada bir başkasının yerine oturmayla ya da başkasının başını koyduğu yere dokunmayla kirlenme korkusu yaşarlar.

Bazı şeylerin belirli bir düzen içinde olmaması, eşyaların simetrik görünmemesi, yoğun bir sıkıntı duymalarına sebep olabilir.

Buna ek olarak, istenmeyen, sıkıntı verici cinsellikle ilgili düşünce, imge, dürtü ya da fanteziler de sık görülen obsesyon çeşitlerindendir. Örneğin, “Kuzenimi kucaklarsam cinsel açıdan uyarılır mıyım?”, “Soyunma odasında gördüğüm diğer çıplak erkeklerden cinsel olarak etkilenir miyim?” gibi sorular zihinlerinde dönmeye devam ettikçe kaygı da artar.

Bazı kişilerin ise, dini konulara ilişkin yoğun zihinsel uğraşıları vardır. İnançsızlık ve cezalandırılma korkusu, “Tanrı şevkimden uzaklaştım”, “Dua ederken Hz. Muhammed’e yeterince salavat getirdim mi?”, “Tanrı’yı sorguladığım için artık inançsız mıyım, günah mı işledim?” gibi soruların zihinde hiç durmadan dönmesine yol açabilir. Bu kişiler ibadet ederken veya bir dua sırasında kontrollerini kaybedip saygısızlık edici eylemlerde bulunmaktan korkarlar.

 

Sık Görülen Kompulsiyonlar 

OKB’li bireylerde, yoldan dönüp kapıyı kapatıp kapatmadığını kontrol etme, evden çıkmadan önce prizleri defalarca denetleme, ocağı kapatıp kapatmadığından emin olamama gibi yorucu ve tekrarlayan kontrol davranışları gözlemlenir.

Kirlenme ve hastalık bulaşması korkuları, tekrar eden el yıkama, banyo yapma, ev temizleme, gıdaları defalarca yıkama gibi davranışlara dönüşür. Evlerinin temiz olduğundan, yıkanırken yeterince temiz olup olmaktan emin olamazlar.

Büyüsel düşünceye sahip olmaları sebebiyle, çeşitli rutinler edinmişlerdir. Arabaların plakalarındaki numaraları toplama, yoldan geçen insanları sayma, ellerini en az beş kez yıkama gibi rutinleri vardır. Birçok OKB hastasında, tek ya da çift sayı takıntısı bulunur. Bunlar kapıyı iki kere çalmak ya da 4 kere çalmak, aksi halde uğursuzluk geleceğine düşünmek gibi inançlar içerir. Sayma davranışına ek olarak tekrar da gözlenen istemsiz davranışlardan biridir. Aynı duayı, tövbeyi defalarca tekrarlama ihtiyacı hissederler.

Yürürken çizgilere basmamaya gayret göstermek, duvarda eğri durduğunu düşündüğü tabloları tekrar tekrar düzeltme davranışları simetri obsesyonunun, kompulsiyon halidir.

Buna ek olarak derin kuşkucu düşünceleri sebebiyle, “söylediğime kırıldın mı? Lütfen doğruyu söyle! Seni üzecek bir şey yaptım mı?” gibi soruları onlardan sık sık duymanız şaşırtıcı olmayacaktır. Bu kaygılarını gidermek adına, yaşanan olayları eksiksiz anlatma ihtiyaçları vardır.

Obsesif kompulsif bozukluğa sahip bireylerde en çok görülen kompulsiyonlardan bir diğeri de istifçiliktir. Hiçbir eşyayı atamama, dışarıda bulduklarını eve getirme, örneğin poşet biriktirme gibi alışkanlıkları vardır.

 

EMDR Lensleriyle OKB

‘Geçmiş asla sona ermez; hatta geçmez bile’ -William Faulker

Görünüşe bakılırsa biz insanlar hakkındaki acı gerçeklerden biri de özellikle duygusal acılar veya hayal kırıklıkları içeren geçmişe sahipsek, geçmişi tekrarlamak üzere donanmış olmamızdır. Hiç kuşkusuz hepimiz geçmişi arkamızda bırakmak isteriz hatta pek çoğumuz bıraktığımızı düşünürüz ama gerçek pek de öyle değildir. Çünkü çözümlenmemiş geçmiş travmatik deneyimler; bugünkü tetikleyiciler (ilişkilerimiz, işimiz, yeni tanıştığımız insanlar, sokakta şahit olduğumuz bir tartışma, bir müzik, bir çiçek, kısaca bugün hayatımızda olan herhangi bir şey) aracılığı ile şu anki hayatımızda varlıklarını sürdürürler. Sadece bizler bunun farkında değilizdir.

EMDR terapisine göre ruh sağlığının temeli anı ağlarıdır. Dolayısıyla, obsesyonlar ve kompulsiyonlar; işlenmemiş geçmiş travmatik anı ağlarının bugünkü dışa vurumlarıdır. Obsesyonlar yalnızca ‘öğrenilmiş’ tepkiler değildir, bunlar aynı zamanda anılarla bağlantılıdır. Obsesyonlar gerek erken dönemde yaşadığınız gelişimsel travmaların (ihmal, istismar, bağlanma bozuklukları, ameliyatlar gibi) -EMDR dilinde bunlara ‘küçük t’ diyoruz- gerekse o dönemde veya ilerleyen yaşlarda yaşadığınız şok travmaların (doğal afetler, kazalar, yangınlar, kayıplar, saldırıya uğrama gibi) -EMDR dilinde bunlara ‘büyük T’ diyoruz- şimdiki zaman tetikleyicileridir.

OKB söz konusu olduğunda benim fikrim büyük T travmalardan çok küçük t travmalardır. Çünkü OKB travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinden ziyade…

Bu durumda kişi şuna inanır; eğer neden sonuç ilişkisi şeklinde düşünmeyi bırakırsam her şey daha da kötüye gidecek. Çünkü kişi erken bebeklik döneminde büyüsel düşünmeyi (magical thinking) öğrenmiştir. Yani, kötü düşünürse kötü bir şeylerin olacağını iyi düşünürse iyi şeyler olacağına inandırılmıştır. 

Bir insanın hayatı güvende olmadığında veya sağlıklı olmadığında ne olur?  Bir çocuk ebeveynlerinden sürekli çelişkili mesajlar alırsa ne olur? Ebeveynler seni seviyorum dese ancak davranışları nefret dolu veya düşmanca olsa ne olur? Bir çocuk sevdiği insanlardan boşanma veya ölüm gibi sebeplerle ayrılsa ne olur? Bu durumda kişiler kendi gerçekliklerinden şüphe eder durumda yetişeceklerdir. Dünyayı güvenilmez ve tehdit edici bir yer olarak algılayacaklardır. Bir çocuk anne veya babasının sürekli olarak aşırı kaygılı ve korku dolu olarak gözlemlerse dünyanın tehlikeli bir yer olduğu algısını geliştirir. Kontrolde olması gerektiği hissine kapılır. Fakat bir çocuk nasıl çevresi üzerinde kontrol sahibi olabilir? Bu durumda kişi dünyanın en eski çözümüne başvurur. Büyü ve ritüel. Herhangi bir istem dışı dürtülere maruz kalırsa veya istem dışı düşüncelere kapılırsa büyü veya ritüelin zararı önleyeceğini ve dünyayı tekrar güvenli hale getireceğine inanır. Bu baskıcı ve müdahaleci düşünceleri ortadan kaldırmak için çeşitli ritüelleri takıntılı bir halde gerçekleştirmeye devam eder. Aslında yaptığı, büyüsel düşüncelerin yarattığı yoğun kaygı, bu kaçınma davranışlarıyla kontrol altına almaktır. Dua ederse veya ritüellerini gerçekleştirirse kötü bir şeyin olmasını engelleyebileceğine inanır. Ancak ritüeller ve kaçınma davranışları büyüsel düşünceleri beslemeye devam eder. Çünkü burada kaçırdığımız çok önemli bir detay vardır, kendimizi rahatlatmak için yaptığımız her manevra birinci düzeyde değişim çabası olmaktan öteye gitmediği için geçici olarak bir rahatlama sağlar. Genel olarak ise problemin devam etmesine yol açar.

Kompulsiyonlar ise bireyin, söz konusu ister küçük t, ister büyük T travmaları olsun, tetiklenmesinin yarattığı kaygı ile başa çıkabilmek için ürettiği işlevsel olmayan başa çıkma mekanizmalarıdır. Örneğin, çok uzun süredir bulaşma obsesyonları olan bir danışanım vardı. Bugüne kadar pek çok terapi ve ilaç kullanımına rağmen, bulaşma obsesyonları ve bu obsesyonların yarattığı kaygı ile başa çıkabilmek için geliştirdiği temizlik kompulsiyonları hayatını cehenneme çevirmişti. Evine hiç kimseyi davet edemiyor, birini davet etmeyi bırakın, dışarıdan gelen eşi ve iki kızının yine dışarıdan getirdikleri tüm eşyalarını defalarca siliyordu. Ayrıca mutlaka yıkanmalarını istiyor, 6 yaşındaki kızı küçük olduğu için onun yıkanmasına güvenemiyor, onu da kendisi yıkıyordu ve ardından mutlaka dışarıdan gelen eşyalara değdiği için kendisi de 1 saat boyunca yıkanmak zorunda kalıyordu. Bu danışanımla çalışırken aslında bugüne kadar hiç farkında olmadığı, OKB’si ile bağlantılı olduğunu asla tahmin edemeyeceğini düşündüğü pek çok travmatik anısıyla EMDR terapisi sayesinde başarılı bir şekilde çalıştık. Danışanımın istenmeyen bir gebelik sonucu hamile kalan annesinin onu defalarca düşürmeye çalışmasından, 7. Ayda gerçekleşen erken doğum öyküsüne, geçirdiği ufak tefek ameliyatlardan, evlilik sürecine, eşinin ailesinin kendisini istememesinden, kızlarının doğumuna kadar, yaşadığı pek çok travmatik anısını yeniden işlemledik. Travmatik anılarının içinde kendisine çarpıcı gelen pek çok şey oldu. Ancak, erken doğum nedeniyle, annesinin kendisini evde yalnız doğurmak zorunda kalması sanırım onu en fazla etkileyenlerin başındaydı. Annesinin çığlıklarına yetişen üst komşuları göbek bağını kesmek zorunda kalmıştı. Danışanım, babası eve ebe getirene kadar yaklaşık 1 saatlik süreçte öylece koyulduğu bir leğenin içinde kalmıştı. Üzerini saran o yağlı verniks sıvısını bugüne kadar hep ‘’pislik içinde kalmışım’’ gibi algılamasına yol açtığını fark etmek oldukça şaşırtıcıydı.  Daha doğumuyla başlayan bu pis hissetme yaşantısının, ilkokul döneminde uğradığı zorbalıklar, eşinin ailesi tarafından istenmemesi, dolayısıyla da doğumunda olduğu gibi, evliliğinde de kendisini yine istenmeyen olarak algılaması sonucu evlendikten sonra takıntılarının başlaması aslında hiç de tesadüf değildi.  Aslında ilk kızının zor doğumuyla tetiklenen kendi doğum travmasının sonrası obsesyonları bu zamana kadar olan en yüksek rahatsızlık seviyesine ulaşmıştı. EMDR terapisi bakış açısıyla baktığında yaşadığı tüm bu travmatik deneyimler ve obsesyonları arasındaki bağlantıyı keşfetmiş olmak inanılmaz güvende hissetmesini sağlamıştı. Artık deli olmadığını sadece zor bir çocukluk geçirdiğini söyleyebiliyordu. Tüm bu travmatik hikâyeyi EMDR terapisi ile dönüştürdüğümüzde artık eskisi gibi kendini hırpalarcasına ellerini yıkamıyordu.

Bu tarz öyküler anlattığım danışanlarım bazen bana “Ama benim OKB öyküm geçmiş travmatik yaşantılarımdan kaynaklanıyor olamaz çünkü onlar gelecekten geliyor” derler. “Ben sürekli olarak hapislerde çürüyeceğimi düşünüyorum. Bu düşünce adeta gelecekten bana haber veriyor, zihnimde parmaklıklar arasında yaşlanmış yüzümü görüyorum” gibi yanıtlar verirler. Özellikle; saldırganlık (bebeğime zarar vereceğim, müstehcen veya hakaret edici sözler söyleyeceğim, dikkatsizlik nedeniyle başkalarına zarar vereceğim), dini (Allah var mı yok mu gibi sorular, Allah’a küfür edecekmiş gibi hissetme), cinsel (Namazda akla erotik görüntülerin gelmesi, olmadık insanların erotik görüntülerinin akla gelmesi gibi) obsesyonlarda olduğu gibi sürekli geleceğe yönelik olabilir. Fakat bu durum geçmiş travmatik yaşantılarınız olmadığı anlamına gelmez. Sadece obsesyonlarınızın travma sonrası stres bozukluğundaki flashbacklere (geçmişe dönüş) benzer şekilde flashforward (geleceğe yönelik) formunda imgelerden oluştuğu anlamına gelir. Flashforward imgeler, geçmiş imgeler gibi, canlı, güçlü ve detaylı duygusal özellikler taşımaktadır. Örneğin sürekli olarak aklına “Ya kızıma zarar verirsem, onu balkondan atarsam gibi düşünceler gelen, saldırganlık obsesyonları olan bir danışanım, terapi seanslarının birinde, kardeşinin çatıya çıkıp atlamaya çalıştığını, annesinin yıllarca kızının tekrar böyle bir şey yapmasından korkarak yaşadığını hatırlamış, aslında kendi obsesyonuyla çok bağlantılı olduğunu şaşkınlıkla fark etmişti.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, obsesyonlarınızı durdurmaya veya kompulsiyonlarınızı dizginlemeye çalışmanın OKB’yi beslediğini söylemek yanlış olmaz. Ama iyi haber! Beynimiz, yaşanılan OKB semptomlarını azaltması veya ortadan kaldırması için beklenilen sağlıklı, adaptif ve bugüne yönelik bağlantılar kurma konusunda oldukça yeteneklidir. Kaçınma davranışı yerine bir uzman ile, bunların altında yatan travmatik yaşantılarınızın ve o yaşantıların eşlik ettiği negatif inanç kalıplarınızın, duygularınızın, beden duyumsamalarınızın ve tüm bunlara eşlik eden koku, ses, görüntü gibi travma bileşenlerinin EMDR terapisi ile ele alınacak ve işlevsel olanlarla yer değiştirilecektir. EMDR terapistinizin yardımıyla obsesyon ve kompulsiyonlarınız ile bağlantılı geçmişte yaşanan eski olaylar üzerinde çalışılarak, duygusal sıkıntı ve uyarılma durumlarınız azaltılabilir. Böylece duygusal anlamda öğrendiklerinizi günlük yaşama aktarabilir ve duygusal sıkıntılara karşı tolerans gösterebilir hale gelmenize yardımcı olacaktır.


Zeynep Özmeydan

Yağmur Ertaş


KAYNAKÇA 

ACT, D.P. (1998). c. 29. UK Parliament. APA DSM-V. (2013). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM-5). Washington, DC:
BARTON, R. & HEYMAN, I. (2009). Çocuklarda ve Ergenlerde Obsesif Kompulsif Bozukluk. Pediatri Ve Çocuk Sağlığı 19(2), pp. 67-72.
BELLECCI-ST ROMAIN, L. (2013). Yinelenen ‘Flash-Forward İmgeler’ üzerinde EMDR uygulaması.  Araştırma Sürecinden Yansımalar Engelhard et al.’s 2011. EMDR Uygulama ve Araştırma Dergisi 7(2), pp. 106-111.
BÖHM, K. & VODERHOLZER, U. (2010). Einsatz von EMDR in der behandlung von zwangsstörungen: Eine fallserie. Obsesif Kompulsif Bozukluğu’nun Tedavisinde EMDR Terapisi: Vaka Örnekleri Verhaltenstherapie, 20(3), pp. 175-181.

BRIGGS, E.S. & PRICE, I.R. (2009). Olumsuz Çocukluk Deneyimleri İle Obsesif Kompulsif Bozukluk Semptomları ve İnançları Arasındaki İlişki: Anksiyete Depresyon ve Deneyimsel Kaçınmanın Rolü. Anksiyete Bozuklukları Dergisi 23(8), pp. 1037-1046.

CLARK, D.A., PURDON, C. & BYERS, E.S. (2000). Üniversite Öğrencilerinde Cinsel ve Cinsel Olmayan Müdahaleci Düşüncelerin Değerlendirilmesi ve Kontrolü. Davranış Araştırmaları ve Terapisi 38(5), pp. 439-455. CLARK, D.A. & RADOMSKY, A.S. (2014). Giriş: Obsesif- Kompulsif Bozukluğun Tedavisinde İstenmeyen Müdahaleci Mekanizmalara Global Bir Bakış Açısı. Drug Discovery Today, Dergisi13(7), pp.

Obsesif- Kompulsif Bozukluk Ölçeği 1: Gelişimi, Kullanımı ve Güvenirliliği. Genel Psikiyatri Arşivi.  46(11), pp. 1006-1011.
GRADOS, M.A., RIDDLE, M.A., SAMUELS, J.F., ... & NESTADT, G. (2001). Ailesel Fenotip.

Biyolojik Psikiyatri, 50(8), pp. 559-565.
GYANI, A., SHAFRAN, R. & ROSE, S. (2012). Anksiyete Bozukluğu Olan Bireylerin Tedavisinde Gözlemlenen Gereksinimler Doğrultusunda Obsesif Kompulsif Bozukluğa Yönelik NICE Yönergeleri, İngiliz Diş Dergisi204(8), E. 13. HOFMANN, A. (2009). Karmaşık Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Standart EMDR Protokolü. Yazılı EMDR Protokolleri: Özel Standartlaştırılmış Ptotokoller 
pp. 313-328.
HOFMANN, S.G., ASNAANI, A., VONK, I.J., SAWYER, A.T. & FANG, A. (2012).

Bilişsel Davranışçı Terapinin Etkililiği: Meta analizlerin Değerlendirilmesi. Bilişsel Terapi ve Araştırmalar, 36(5),LUBER, M. (Ed.). (2015).

Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) Terapisi Yazılı Protokoller ve Özet Sayfaları: Anksiyete, Obsesif-Kompulsif Bozukluk ve Duygudurum Bozukluklarının Tedavisi New York: Springer Publishing Company.
MARR, J. (2012). Obsesif-Kompulsif Bozukluğu ‘nun Tedavisinde EMDR Terapisi: Ön Araştırma. EMDR Uygulama ve Araştırma Dergisi 6(1), pp. 2-15.

NAZARI, H., MOMENI, N., JARIANI, M. & TARRAHI, M.J. (2011). Obsesif-Kompulsif Bozukluğu’nun Tedavisinde Citalopram ve Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme’nin  karşılaştırılması. Yetişkin Sağlığında Kliniksel Uygulamalar, Uluslararası Psikiyatri Dergisi 15(4), pp. 270-274.
Çocuk Psikolojisi ve Psikiyatrisi Dergisi 57(10), pp. 1103-1112.
ROTH, A. & FONAGY, P. (2013). Kimler İçin Çalışır? Psikoterapi Araştırmalarına Eleştirel Bir Değerlendirme SHAPIRO, F. (2014).

Tıpta Göz Hareketleri İle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) Terapisinin Rolü. Olumsuz Yaşam Deneyimlerinden Kaynaklanan Psikolojik ve Fiziksel Semptomların Ele Alınması. Permanente Dergisi, 18(1), p. 71. SHAPIRO, F. & FORREST, M.S. (2016).

EMDR: Anksiyete, Stres ve Travmanın Üstesinden Gelebilmek Adına Çığır Açan Bir Terapi Yöntemi. New York: Temel Kitaplar.